30 Aralık 2013 Pazartesi

Son işyerinizden neden ayrıldınız?



İş görüşmeniz çok iyi gidiyor. İçinizden ‘oldu bu iş’ diye düşünmeye başladığınızda hiç gelmemesini umduğunuz o soru çıkageliyor: “Önceki işyerinizden neden ayrıldınız?” Birden aklınıza eski yöneticinizle çatışmalarınız geliyor. Zaten dolmuşsunuz, yaşananları bütün detaylarıyla ortaya döküyorsunuz. Sonuç: İş olmuyor.

Yöneticiyle anlaşmazlık, haklarını alamama, ücret düşüklüğü ve gelişme/yükselme imkânı olmayışı işten ayrılma kararlarında en çok etkili olan sebepler. En fenası da yönetici yüzünden tatsız bir şekilde ayrılma ki sonraki iş görüşmelerinde ayağınıza dolaşabilecek, hassas bir konu. Kötü ayrıldıysanız işiniz daha da zor.

Gerçek ortaya çıkabilir

Bazı adayların yaptığı gibi işi kaybetmemek için yalan söylemek etik olma konusu bir yana, riskli bir hareket. Açıklamalarınız işe alım uzmanını tereddüde düşürebilir; onu inandırsanız bile sırrınız referans kontrolü aşamasında ortaya çıkabilir. Sonuç: Firmanın kara listesine hızlı bir giriş… Referans görüşmelerinde oldukça kapsamlı bir araştırma yaptıklarını söyleyen Deloitte İnsan Kaynakları Direktörü Ebru Pilav, bir önceki işten ayrılma nedenini özellikle sorguladıklarını, yanlış ya da eksik bilgi verilmesinin sürecin olumlu sonuçlanmasını etkileyebildiğini söylüyor. Yönetici, olumlu bir işten ayrılma süreci tecrübe edilse de şirketten ayrılış nedeninin kişiselleştirilmeden ve açık bir şekilde paylaşılmasını tavsiye ediyor.

PwC İK Danışmanlığı İşe Alım Hizmetleri Lideri Mert Emcan da adaylara şeffaf ve dürüst olmalarını önerdiklerini, gerçeği gizlemekten ziyade neyin nasıl olduğunu mantık çerçevesinde izah etmenin, adayın bu deneyimden neler öğrendiğini ve kendini nasıl geliştirdiğini göstermesinin doğru olacağını söylüyor.

İfade şekli daha önemli

Son işyerinden el sıkışarak değil kavgalı ayrılmış olmak ya da çıkarılmak iç açıcı bir durum olmasa da sizin bunu nasıl yorumladığınıza, olayın kendisinden daha çok dikkat ediliyor. Adaylara karşılaştıkları bir ret cevabı karşısında umutsuzluğa kapılmamalarını öneren Pfizer Türkiye İnsan Kaynakları Müdürü Özgür Koyuncu, adayın işten ayrılmış ya da çıkarılmış olmasının onlar için başlı başına bir değerlendirme kriteri olmadığını, adayın bu durumu nasıl ele aldığı ve açık iletişim ile nasıl aktardığının önem taşıdığını anlatıyor.

TAV Havalimanları İnsan Kaynakları Müdürü Didem Oral da adaylara bir olayı ya da konuyu aktarırken, karşı tarafı yaralayıcı, karşı tarafa zarar verici bir dil kullanmamalarını, yaşadıkları olayı ve bunun kendi hayatlarında yarattığı etkiyi net bir şekilde ortaya koyarak aktarmalarını öneriyor. Oral, “Dikkat ettiğimiz nokta, ayrılma kararı alırken kişinin, durumu tüm boyutları ile rasyonel bir şekilde değerlendirip değerlendirmediği, çözüm yaratmak için olası tüm yolları deneyip denemediği, kendi ve çevresindeki olay ve kişilerle ilgili farkındalığa sahip olup olmadığı” diyor.

Olumlu bakış açısı isteniyor

Her ne olmuş olursa olsun kişinin işten ayrılırken takındığı tutum, işveren için önemli ipuçları veriyor. Manpower Bölge Müdürü Süheyla Kulualp, adayın bu durumu lehine bile çevirebileceğini şu sözlerle aktarıyor: “İşverenler pozitif yaklaşıma sahip, olumlu ilişkiler kurup yönetebilecek takım üyesi arıyor. Adaylar ayrılma sebebini eski işyerleri, işverenleri ve iş tanımlarını kötülemeden, tümüyle olumlu hava içinde ve ne yaşamış olurlarsa olsunlar, yaşadıklarını değil özne olarak gelecek beklentilerini ön plana çıkararak ifade ederlerse en negatif işten ayrılma sebebinin bile makul karşılanabildiğini görmekteyiz. Bu durum, insani ve olumlu tutumu ile iş arayana artı puan dahi kazandırabilir.”

Son işyerinden ayrılışı anlatırken bunlara dikkat:

- Eski işyeriyle ilgili özel bilgiler paylaşmamalı (finansal durum gibi)

- Fazla duygusal olmamalı

- Olumsuz ifadeler kullanmamalı

- Kişiselleştirmemeli

- Eski işyerini kötüleyici sözlerden kaçınmalı

- Fazla detaya girmemeli

- Mantıklı, akılcı bir karar olduğunu hissettirmeli

- Bütün olumsuzluklara rağmen çözümcü davranmış olduğunu göstermeli

18 Aralık 2013 Çarşamba




Yılın kelimesi seçilen 'selfie'ye güçlü bir rakip. Bu yıl en çok aranan kelime dikkat çekici


Geçen hafta hemen her yerde karşımıza çıkan bir haber, Oxford Sözlüğü'nün bu yılın kelimesi olarak 'Selfie'yi (kendi kendini fotoğraflamak) seçtiğini bildiriyordu. Fakat yılın kelimesinin 'Science' olduğunu söyleyen haberler de var.

amerikabulteni.com'un derlediği haber durumu şöyle açıklıyor;

Peki neden bu farklılık? Çünkü, farklı sözlük otoriteleri ‘yılın kelimesi’ni seçerken farklı kriterler kullanıyor. Kişinin, akıllı telefon veya webcam aracılığıyla kendi fotoğrafını çekip internette paylaşmasını ifade eden ‘selfie’ kelimesini seçen Oxford Sözlüğü, yılın kelimesini belirlerken, sözcüğün, değerler sisteminde aldığı yer, o yılki kullanım yoğunluğu ve kültürel etkilerini dikkate alıyor. ‘Science (bilim)’ sözcüğünü yılın kelimesi seçen Merriam-Webster ise yılın kelimesini seçerken, sözcüğün zamanın ruhundaki yerine değil, kendi sözlüklerinde bakılması sayısını göz önüne alıyor. Bu yıl, Merriam-Webster Sözlüğü’nde aranma oranı en çok artan sözcük yüzde 176 oranıyla ‘science (bilim)’.

Akıllara şu soru geliyor: Neden insanlar ‘bilim’ kelimesine sözlükta bakma ihtiyacı hissetti? Sonuçta ilk defa duyulan bir kelime değil ve herkes anlamını pekala biliyor! Bu sorunun cevabını çok merak eden Merriam-Webster da, Facebook sayfasından, ‘bu sözcüğe neden sözlükte baktınız?’ sorusunu sorarak bir anket yapıyor. Cevaplar çok çeşitli; Kimi okul ödevi demiş, kimi matematik veya sosyolojinin bilim sayılıp sayılmayacağını merak etmiş… Şu kesin; nerdeyse kimse ‘science’ kelimesinin anlamını merak ettiği için bakmamış. Ya bir ilgili merak gidermek, ya bir tartışmada hata yapmamak için netleştirme yapmak, ya da ‘bilim’ kelimesinin ne anlama geldiği konusunda ‘yetkili’sinin referansı gibi sebeplerle bakmışlar.

Bu sebeplerle bakılsa bile, ‘science’ kelimesinin yılın en çok bakılan kelimesi olması, 2013 yılının kültürel atmosferi hakkında bir fikir veriyor. Merriam-Webster genel yönetmeni Peter Sokolowski bunu şu şekilde dile getiriyor.

‘’İklim değişikliğinden eğitim politikalarına kadar bilimle ilgili bir çok tartışmanın yükseldiği bir yıldı. Sahte bilimler tartışması da vardı, bilimin her şeye yanıt verip veremiyeceği tartışması da… Şüphesiz hepimiz için çok sıcak bir konu, bilim.’’

Merriam-Webster’da ‘science’ dışında diğer çok bakılan kelimelerden bazıları ise şunlar:

cognitive (zihinsel, bilişsel), rapport (uyum, ahenk), communication (iletişim), niche (hücre, niş), ethic (etik), paradox (paradoks), visceral (içgüdüsel), integrity (kamil olmak, bütünlük, dürüstlük), ve metaphor (metafor, istiare).

16 Kasım 2013 Cumartesi



Bunları anlat ona


Kalemlerini benimle paylaşan çocuklar var. En güzel yağmur, bir kovadan üzerine dökülen boyalardan oluşur. Ve en bilindik duvarlar, kentlerin öteki mahallelerinden gelen çocuklar tarafından boyanır…

Bunları anlat ona…

Bazen sanki, ellerimle tuttuğum bir teyp radyonun boğuk sesini taşıyormuşum da, bir yere gitmek isterken, yayın kesilmesin için, prizden uzaklaşamıyormuşum gibi geliyor çoğunlukla…

Ağzımızda bilinmedik bir türkü, kollarımın arasında can veren şarkılar var… En sevilen parçasını, deniz kumlarında kaybedecek, taş çatlasın kaç milyar insan vardır ki Dünya’nın bütün vaatsiz topraklarında?

Bunları anlat ona…

Daktilolarında kağıt, kalplerinde duvarları çatırdatan ölü şairler derneğinin kuruluş yıl dönümlerini hiç kaçırmam. Hatıralarını daha çok alt çekmecelerde biriktiren adamların müellifiyim…

Bir insanı, kollarını falçatayla parçalamaya iten her ne ise, ben onu kafatasımdan dışarı çıkarmakta zorlanıyorum. Ve bunu en çok, ülkenin bütün mevsim yollarını görmüş cezaevi otobüsleri bilir…

Bunları anlat ona…

İnsanların ağız kenarlarından “eskiden”lerle başlayıp “ama şimdi”lerle tükenen paragraflar akıyor, bütün uyku aralarında… Yastığa damlayan kâbusların en çok gündüzleri bir anlamı olmalıdır, ben bunu öğrendim…

Morg çekmeceleri, yitirilen çocuk düşlerine ayrılmışken ve unutması gerekenleri hatırlamaya meyilli bütün defterler, tozsuz raflara bir ve bir sıralanırken; durma sen de anımsa…

Bunları anlat ona…

Çok bilinmeyenli, az giderli denklemlerle yönetilmektedir Dünya’nın bütün kritik ülkeleri… Hanginizin zulmü, kendinizden büyük? Ve hanginiz kitapların arasında boğuluyorsunuz, evlerin geniş salonlarında?

Bir doğal afeti, doğal afet yapan üstündeki kandır… Kafeteryaların, kentlerin bütün yalnızlıklarına nazır camekanlarını aynalı yaparlar… Dışarıdan içerisi görünmesin için…

Bunları anlat ona…
Çocuklara deney yapmayı öğreten ve böylece bütün aykırı evleri havaya uçuran gayri resmi bir öğretmen olma isteğine eriştiğimde beş yaşındaydım, Albert Fish’e hiç özenmedim belki ama, en aykırı maddeleri bir araya getirmeye çalışma iyimserliğine sahibim.

Asfaltların altlarından uzun uzun borular geçer… Bütün kentin, bütün artığını taşır… Bir insanı yerin dibine kapanma isteğine sürükleyen ne varsa… Bir insanın içinden, uzun uzun boşluklar geçer… Bütün kentin, bütün artıklarını taşır onlar…

Bunları anlat ona…

Ortasından sıkıp kangrene dönüştürdüğüm düşlerim vardır benim yerkürenin muhtelif yerlerinde. Bitkinliğinde bulup, koynuma aldığım çok oldu seher sabah uyuklamalarını.

Bak sokaklar, kaldırımlar, telefon direkleri, çarşılar ve çocukların içlerinde kaybedildiği pazarlar bizim… En çok Pazartesilerden ölesiye korkarım ben oysa, ama yine de bak, gör, düş, düşün; bütün limanlar, bütün niyetçiler, bütün simit ve ayran satıcıları burada, bizim…

Gör bak; uzun yollardan gelen ve uzak hayaletlerin gölgelerinde dinlenen birer çocukluğu kaybettik biz, herhangi bir otobüs durağında…

Sahanlıklarda, ellerinde düş kırıntıları dolu herhangi bir valizle bekleyen herhangi bir yağmur kaçağına benzer, bir aşktan çıkmış, herhangi bir adam…

Bunları anlat ona…

6 Kasım 2013 Çarşamba



Yaşar Süngü, ''Osmanlı''da eşeklerin bile 2 gün izni vardı'' başlıklı yazısıyla, tarihten bazı olayları gündeme getirmiş: Hakka riayet. Amacının, ne kadar geri kaldığımızı, insan olma konusunda ne kadar mesafe almamız gerektiğini anlatmak olduğunu belirtiyor Sayın Süngü.

Avrupalı gözlemiyle anlatılan bir olayda, dikkati çeken uygulamayla eşeklere bile haftada iki gün tatil yaptırılıyormuş.

O zamanda insanların efendi gibi çalışma ve çalıştırma düzeni varmış demek ki.

Bu düzen, ''biz dedik, olacak'' şeklinde miydi acaba, yoksa, ''kanun konulmuş olacak'' şeklinde miydi?

Sayın Süngü''nün yazısında bunun bilgisi yok. Ama, zabıtaların pazarları sürekli kontrol ettiği, eksik tartma işlemine çok ağır ceza ve tazminat korkutmasıyla fırsat verilmediği anlatıldığına göre, uygulama kanun çerçevesinde olmalı.

Osmanlı hayranı görüntüsü veren hükümetimizin de aynı uygulama yapması gerekmez mi peki? Yani kanuna önem vermesi, vatandaşları kanun hükmüne göre hareket etmeye özendirmesi gerekmez mi?

Bugün, çalışanların hak gasplarını önlemeye dönük çalışma yapmaya yanaşmıyor hükümet; yapacakmış, tavırları sergiliyor.

Hükümet olanların kendileri çıkarmışlar kanunu; işe alınanlar haftada 45 saat çalıştırılır demişler... Şu şu sosyal hakları edinirler demişler...

Memurlara, sendikalılara ve yabancı ortaklı işyeri çalışanlarına bu kanun uygulanırken, bunların dışındaki yüzbinlerce çalışan bu kanun kapsamı dışında tutulmakta. İş kurma becerisi olanlar, saf ve gariban buldukları elemanları haftada 55 - 60 saat çalıştırmaktan 45 saat ücreti vermekten vazgeçmiyorlar. Şikayetlerden haberdar olan hükümet üyesi ise insanları oyalıyor.

Çalışma Bakanı, sosyal haklardan mahrum bırakılan çalışanların bu haklara kavuşabilmesi için kanun çıkarmaktan bahsediyordu aylarca önce. Halbuki kanun vardı, sadece uygulaması, bu hakların üzerine yatan kendini bilmezlere sert çıkması gerekiyordu.

Aradan zaman geçti, konuyu anmaz bile oldu Çalışma Bakanı.

Neden acaba?..

Önümüzdeki seçimler için başlatılan süreçte kendinibilmezlerin finansına ihtiyaç duyduğu için mi?

Osmanlı''da eşekler bile çok şanslıymış!.. Türkiye''de başkalarının hizmetinde emek sarfedenlerin şansı ne zaman oluşacak acaba?


İbrahim Faik Bayav
(05.11.2013 13:50)

baba ya, şaka



Büyük babam Matematik öğretmeni. Bu gün yanına gidip; büyük baba, gelecekte olmak istediğim meslekle ilgili bir hikaye yazma konulu ödevim var. Bana yardımcı olur musun? dedim. Büyük babam, gülümsedi bana. Tamam ufaklık dedi! Anlaşıldı, sen meslek seçimi ile ilgili yazı hazırlayacaksın. Mesleklerle ilgili hikaye çok yazıldı. Yazılanlardan değil de yaşananlardan yola çıkarsan, mesleklerle ilgili hikaye yazmış olursun.

- Biliyor musun, ben kendimi bildim bileli öğretmen olmak istemişimdir. İnsan, daha çocukken bilmeli ne iş yapacağını. Bir hevesi olmalı. “Ben büyünce, filanca meslekten ekmeğim kazanacağım” demeli. Öğretmenliği niye seçtim biliyor musun?

- Neden seçtin büyük baba?
- Çünkü ben “öğretmen olacağım” derdim hep . Nurhayat öğretmenim sevdirdi bana öğretmenliği. O zamanlar evlerde daha elektrik yok, gaz lambası ile okuyoruz kitapları. Gazete her gün değil ancak haftada bir Nurhayat öğretmenim getirince okuyorduk. Bilemezssin ne merakla beklerdik o defalarca okunmuş gazeteleri. Neyse uzatmayalım, işte bizim çocukluğumuzda televizyon yok, bilgisayar, internet gibi şeyler de rüyada bile göremeyeceğimiz şeyler. Nurhayat öğretmenim, bıkmadan usanmadan anlatırdı dünyayı, bilimi, tarihi…

- İnanmıyorum büyük baba ya, şaka yapıyorsun!
Büyük babam gülümsedi yine. Şaka değil! dedi.
- radyo vardı o zamanlar. radyodan sonra pikap geldi sonra da teyp yani kasetçalar. Güzeldi o günler. Çocukluğumu çok özlüyorum. Nurhayat öğretmenimin hayatta olmasını çok isterdim. Bize hiç duymadığımız, hayalini bile kuramadığımız şeylerin, bir zaman sonra gerçek olacağını, hayatta hayal etmenin önemini ondan bir kez daha dinleseydim. şimdi Nurhayat öğretmenim şurada dursa; Akif! dese, “Dünyamızın portakal gibi olduğunu ilk söyleyen bilim adamına,nefretle bakıyordu o zamanki insanlar. Doğruyu kabul etmek kolay değil. İnsan gerçekleri savunmak için gerekirse ömrünü vermeli.” dese.

Birden gözleri doldu, sesi titriyordu. Heyecanlı olurdu büyük babam. Hele de çok inanarak konuştuğu zaman. Büyük babam benim sadece büyük babam değil, öğretmenimdi de. Onunla konuşurken hep yeni şeyler öğreniyordum.

Büyük baba! dedim.
- Galiba ben ilerideki mesleğimi seçtim. Büyük babamın gözlerinden, benim hangi mesleği seçtiğimi anladığını fark ettim.
- Söyle bakalım, delikanlı! dedi. Büyüyünce ne olacaksın?
Öğretmen olacağım ben! dedim. ”Tarih öğretmeni olacağım. Tarihte insanlık için hizmet etmiş büyük bilim adamlarını öğreneceğim. Sonra da senin gibi güzel güzel anlatacağım. İnsanlara, mutlu olmanın hayal kurmakla başlayacağını anlatacağım. Gerçeklerin, insanları en başta üzebileceğini anlatacağım. Her ne şartta olursa olsun doğruyu söylemekten vazgeçmeyeceğim” dedim.

Büyük babam, bana belli etmeden ödevimi yazdırmıştı bile. Öyle ya! Benim ödevimin konusu, Gelecekte olmak istediğin meslekle ilgili bir hikaye yazmak değil miydi? Gerçi bu anlattıklarım gerçek ama hikayeler de gerçekten beslenmiyor mu? İşte benim meslek seçimi hikayem de bu.



Öncelikle webmaster olmak ile web sitesi yapabilmek/kurabilmek kavramlarının aynı anlamları taşımadığını bilmemiz gerekir. Bugün çok acemi bir kişi bile basit yöntemler ile web sitesi açabilmektedir.
Peki, Webmaster kimdir?

webmasterWebmaster, web alanında uzman kişilere verilen bir unvandır. Tabi bu unvanlarında alt unvanları vardır; Web yazılımcı, web tasarımcı gibi. Uzman bir web yazılımcısı, tasarım yapamasa da bir tasarımın nasıl olması gerektiğini, ne gibi özellikler taşıması gerektiğini bilir. Çünkü bu sektöre yıllarını vermiştir ve bu bilgi birikimini kazanmıştır. Bu durum web tasarımcısı içinde aynı şekildedir. Böyle bir tanım şu soruyu akla getiriyor; Peki Tasarım ve Yazılım bilgisi olmayan fakat her şeyin nasıl olması gerektiğini bilen biri de Webmaster unvanına sahip mi oluyor? Eğer ki, hem projeyi hem projede çalışan kişileri yönetecek ve yönlendirecek bilgi ve birikime sahip ise o kişide Webmaster oluyor. Tabi bu benim şahsi görüş ve tanımım. Bir tanımda şahsi görüş olur mu? Evet, Webmaster kelimesi ile ilgili birçok tanımla karşılaşabilirsiniz. Buda benim kendime göre tanımımdır.
Peki ya Nasıl Webmaster Olurum?

Webmaster olmak çok kolay olmadığı gibi çok zor bir meslekte değildir. Her işte olduğu gibi bu işte de sabır ve azim gereklidir. Her şeyden önce, bu kararı aldığınız andan itibaren web sitelerine karşı bakış açınız tamamen değişmelidir. Çünkü siz artık bir kullanıcı değil bir üreticisiniz. Gördükleriniz aynı olacak belki ama anladıklarınız farklı olacak. Neyin nasıl olduğu ve başarılı sitelerde ne gibi farklılıkların olduğunu gözlemlemelisiniz. Daha sonra blog oluşturma, web sitesi oluşturma ve yönetim araçları gibi kullanımı basite indirgenmiş yazılımları kullanarak inceleyin. Bir şeyi yapmadan önce onun ve benzerlerinin nasıl işlediğini anlamak başarı açısından çok önemlidir.

Hayalden Çizime, Çizimden Uygulamaya..

Profesyonel bir web projesinin teknik olarak ilk basamağı photoshopdur. Burada öncelikle hayal edilen veya kağıt üzerinde tasarlanan ara yüz çizilerek ne istendiği gözle görülür bir hal alır. Daha sonra bu işin HTML ve CSS kodlanması vardır. Çizim uygun şekilde kesilerek ara yüz kodlaması yapılır. Daha sonra varsa javascript etkileşimleri uygulanır. Ve yazılım aşamasına geçilir. Yazılım aşamasında, veritabanı(MySQL gibi.) ve sunucu tabanlı kodlamalar(PHP gibi.) yapılır.

Bunlar profesyonel bir projede uygulanması gereken adımlardır. Peki ya ben size ne anlatmak istedim? Ben size işleme adımlarını gösteriyorum ki, öğrenmeniz gereken adımları bilin. Teknik olarak öğrenmekten veya nereden öğreneceğinizden bahsetmiyorum. Size lazım olan; bir yol haritası ve can dostunuz Google. Ben size haritanızı göstermeye çalışıyorum. Gerisi sizin sabır ve azminize bağlıdır. Belki, kurs veya özel ders ile öğrenmeyi düşünebilirsiniz. Bu durum tabi ki öğrenmeyi hızlandırabilir(Kişi veya kuruma göre değişir.). Ama bunu asla bir mecburiyet olarak görmeyin. Yapmaya karar verin ve sabırla o kararınızdan dönmeyin. Bu arada çok önemli bir nokta olan SEO(Arama Motoru Optimizasyonu) konusundaki gelişmeleri takip etmeyi unutmayın.
Mesleğinize Saygı Duyun!

Aslında size asıl söylemem gereken; Mesleğinize saygılı olmanız ve mesleğinizin ehli olmaya çalışmanızın gerektiğidir. Tabii ki herkesin mesleğine saygı duymalısınız fakat kendi mesleğine saygı duymayan bir insan ne kendine ne başkalarına saygı duyar. Ne mi demek istiyorum? Hazır script ve templateler ile insanları kandırmayın demek istiyorum. 2000 TL'ye yapılması gereken ve o kadar profesyonellik isteyen bir işi 200 TL'ye amatörce yaparak kendi mesleğinizi küçültmeyin demek istiyorum. Bu mesleği öldürmek için mi yüceltmek için mi çalışıyorsunuz?. Önce bu sorunun cevabını kendinize vermeniz gerekiyor. Saygı unsuru içermeyen bu gibi mesleki durumlar insanda hem kişiliği hem gelişimi hem de sektörü olumsuz yönde etkilemektedir. Bu durum her meslek grubu için aynıdır. Bizim ülkemizde para kazanılan bir iş görüldüğünde, o işten para kazanılmayacak hale gelene kadar herkes o işi yapmaya ve haksız rekabet oluşturmaya çalışıyor. Ben yine de büyük bir ümitle ülkemi web dünyasının zirvesinde görmeyi ümit ediyorum.

3 Kasım 2013 Pazar

Türkiye'nin En Büyük İlahi Sitesi



İnsanların hayatında çeşitli çeşitli aşık olabilecekleri unsurlar vardır. Bazıları annelerine çok tutkun olurlar ve annelerine duydukları aşk hiçbir şeyin önüne geçmez. Bazıları sevgililerine duydukları aşk ile tarihe geçerler. Bazıları ise Allah sevgisi ile dolup taşarlar ve Allaha olan tarifsiz aşkları ile O’na karşı sürekli ibadet etme isteği ile dolarlar.
Böyle insanların hayatlarına müzikten daha çok ilahiler ve insanın duygularını gıdıklayan ezgiler dinlemek ön plandadır. Durum böyle olunca ilahi dinlemek için insanların başvurduğu kaynak ihtiyacı artmıştır. İşte bu noktada ilahi severlerin imdadına yetişen websitemiz ilahidinle-tr  içeriğinde barındırdığı 2000’e yakın ilahi ile siz değerli ziyaretçilerimizin hizmetindedir.
Sitemizde barındırdığımız ilahilerin tek amacı sizlerin bu ilahileri dinleyerek mutlu olması ve manevi şarj olmasıdır. İlahilerin sitemiz üzerinden indirilmesi ya da ücretsiz dağıtımının yapılması gibi durumlar söz konusu değildir. Bunun dışında aradığınız bütün ilahileri de sitemizde bulabileceğinizin garantisini veriyoruz.

Nasıl mı peki ?
Sitemizin çalışma kuralları en son ortaya çıkan ilahileri en kısa zamanda sistemimize koyarak siz değerli ziyaretçilerimizin hizmetine sunmaktır. Bu yüzden en güncel ilahileri başka yerde aramanıza gerek kalmadan sitemiz üzerinden rahatlıkla ulaşabilir ve ücretsiz olarak ilahilerimizi dinleyebilirsiniz. Ayrıca eski ilahileri de ismin baş harfiyle arayabilme özelliği sayesinde kolayca bulabilirsiniz.
Sitemizin bir başka özelliği ise Popüler İlahiler menüsü altında yayınladığımız ilahilerdir. Bu bölümdeki ilahiler ziyaretçilerimiz tarafından en çok dinlenen ilahilerdir. Bu menüyü kullanma vesilesi ile daha önce hiç duymadığınız ve bilmediğiniz bir ilahiyi dinleyerek repertuarınıza bir ilahi daha katabilirsiniz.



Türkiye’nin en büyük ilahi dinleme sitelerinden biri olan web sitemizde en popüler ilahileri dinleyebileceğinizi hatırlatır ve siz değerli ziyaretçilerimizi de aramızda görmekten memnuniyet duyacağımızı belirtmek isteriz.

19 Eylül 2013 Perşembe

Kahve Dünyası Fabrika Gezisi



Geçtiğimiz Cumartesi günü blogger arkadaşlarla Kahve Dünyası'nın Kemerburgaz'daki fabrikasını gezdik; üretim süreci ve ürünler hakkında bilgilendik, yedik-içtik, keyifli bir gün geçirdik.





Önce mağaza bölümünde nefis bir kahvaltı yaptık, ikramlarım her biri ayrı lezzet ve güzellikte...



 Sonra tek kullanımlık önlüklerimizi giyip bonemizi taktık; "hijyen de tamam" derken hijyen bandından geçeceğimizi öğrendik. Geçmemiz gereken 2 tane makine ve bir turnike var, hijyen bandında. İlk makineden akan hijyenik sıvı ile ellerimizi yıkadık diğer makineye elimizi tuttuk. "Dııııt!!!" Olmadı, tekrar diğer makineye geri dönüş, yeşil ışık yanmadan turnikeden geçiş yok:)) Bir an "uzay üssüne mi giriyorum" dedim:)) Hijyen; 10 Tam puan!
Üretim tesisleri fabrika ama butik tarzda, ev tipi üretim yapılıyor; hiç bir katkı maddesi ve raf ömrünü uzatan maddeler eklenmeden!
İlk olarak dondurma üretim bölümüne girdik ve üretim aşamaları hakkında bilgilendik. Makineden yeni çıkartılan fıstıklı dondurmanın tadına baktık ve bayıldık; hiç bir katkı maddesi, gıda bıyası, vb. yok, tamamen doğal. Gerçek fıstık parçalarıyla lezzetine doyamadık.
Pasta bölümüne hayran oldum, aklım orada kaldı.
Daha sonra mağaza bölümüne geçtik ve diğer dondurma çeşitlerinin tadına baktık; ilk önce çikolatalı dondurmanın tadına bakmış olmam diğer dondurmalara haksızlık oldu sanırım. Gerçek çikolatanın verdiği mutluluk ve keyiften sonra diğerlerini çok objektif değerlendiremediğimi düşünüyorum. Daha önce çikolatalı diye yediğim dondurmaların aslında sadece kakaolu olduğunu anladım. Kahve Dünyası'na davetleri ve kaliteli ürünleri için çok teşekkür ediyorum.



Henüz tanımayan kaldıysa Kahve Dünyası'nın dondurmalarını biraz tanıyalım:

Kahve Dünyası’nda  dondurmalar sindirimi kolay ve besin değeri en yüksek süt olan keçi sütüyle, gerçek salep kullanılarak günlük olarak hazırlanıyor. Bu kez dondurma severleri mutlu etmeyi hedefleyen Kahve Dünyası, diğer ürünleri gibi dondurmayı da en hijyenik koşullarda, kendi tesislerinde üretiyor.

Üretim sürecinde meyve ve süt oranının yüksek olmasına dikkat ediliyor. Bu hem lezzeti hem de dondurmanın besleyici özelliğini korumak için büyük önem taşıyor. İşte bu yüzden Kahve Dünyası dondurmalarına katkı maddesi, gıda boyası ya da aroma değil, özenle seçilmiş hammaddeler  ve sağlıklı keçi sütü giriyor. Sorbeler ise yine özenle seçilmiş taze meyvelerden üretiliyor. Kahve Dünyası’nda üretilen bir dondurma, rengini ve kıvamını sadece sağlıklı ürünler ve taze meyvelerden alıyor. Sorbelerde taze meyve tadını açığa çıkartmak için, şeker oranı düşük tutuluyor.

Nefis Kahve Dünyası dondurmalarının seçenekleri oldukça geniş. Keçi sütünün eşsiz lezzetini doyasıya alacağınız kaymaklı, Kahve Dünyası çikolatalarıyla yapılmış bitter ve sütlü çikolatalı, fıstıklı, doğal vanilya çubuklarının az rastlanır tadıyla hazırlanmış vanilyalı ya da damla sakızlı dondurma bunlardan birkaçı. Kahve Dünyası’nda yoğun ve yumuşak kıvamıyla deneyenleri hayran bırakan sorbelerin tadı, sadece ve sadece taze çilek, vişne ve limondan geliyor.

Formuna Dikkat Edenler İçin Yoğurtlu Dondurma
Nefis Kahve Dünyası dondurmalarının düşük kalorisi ve probiyotik özelliğiyle vücuda sayısız faydası bulunan yoğurtlu dondurma ise, formuna dikkat edenler için. Farklı bir lezzet arayanlar, taze meyve dilimleri ve frambuaz sosuyla meyveli yoğurtlu dondurmayı deneyebilirler.

Çocuklar için Neşeli Dondurmalar
Kahve Dünyası, dondurma menüsünde çocukları da unutmuyor. Renkli karakterlerle daha da eğlenceli hale gelen neşeli dondurmalar onları bekliyor.

Nefis Kahve Dünyası dondurmaları, hem lezzetli hem de sağlıklı bir alternatif arayan dondurma severler için. Kahve Dünyası bugüne kadarki mükemmeliyetçi yaklaşımını dondurma üretiminde de sürdürüyor. Tıpkı kahve ve çikolata üretiminde olduğu gibi, en kaliteli ürünü, en kaliteli hammaddeyi kullanarak, en hijyenik şartlarda üretiyor. Çünkü, mükemmel bir dondurma için, daha azının yeterli olmayacağını biliyor.

İyi Kahve Yapmanın Püf Noktaları I

Kahve1_copy
Birkaç gün önce bir kahve dükkanından fotoğraf çekmek için kahve çekirdeği istedim. Bir avuç çekirdeği, benim avuçlarıma boşaltılar. Bunlar espresso yapmak için iki kere kavrulmuş olan kahve çekirdekleriymiş. Eve gelene kadar çantamda durdular ve o zaman içinde, heryer parfüm gibi kahve koktu. Sonra fotoğraflarını çektim ve çalışma masamın üstüne, aklıma geldikçe koklamak için koydum. Birkaç tanesini katır kutur yedikten sonra dayanamayıp onları çikolataya buladım. Bu arada iyi bir kahve nasıl yapılır diye de biraz araştırdım. Merak edenler aşağıya doğru devam etsin ama ilginç bir şey yok. Başka işleriniz varsa onunla ilgilenin derim ben.
Kahve2_copy
Evde ya da iş yerinde lezzetli kahve yapmak için gerekenler.
G_2
  • İyi bir kahve çekirdeği: Öğütülmüş ya da çekirdek halinde de olsa kahvenin çok taze olması gerekiyor. Tavsiye edilen şey: Küçük miktarlarda çekirdek alıp, kullanmadan önce elektrikli kahve değirmeninde uygun ebatta öğütmek.
  • kalın: Kahve presinde pişirilecekse 6 saniye öğütmek yeterli,
  • orta: Düz zeminli filtre kahve makinelerinde pişirilecekse 8-10 saniye yeterli,
  • ekstra ince: Koni biçimli fitresi olan kahve makineleri ve espresso makineleri için 15 saniye öğütmek yeterli. Çok çok ince öğütmek kahvenin içindeki acılığı ortaya çıkarır ve hoş olmaz.
Eğer poşetlerde saklanan öğütülmüş kahvelerden kullanılıyorsa, hava almayan bir kapta serin, karanlık ortamda saklamak ve iki haftayı geçirmeyecek şekilde kullanmak lazım.
G_2
İyi bir makine: Kahve yapmak için kullanılan bir çok yöntem var ve bunlar arasından en başarılı sonuç alınanlar şunlar.
  • Coffee press ya da French press veya kahve presi denen aletlerle, olabilecek en lezzetli kahveler yapılabiliyor. Bunun için kalın öğütülmüş kahveden bir ölçek cam hazneye konur, üzerine sıcak su dökülür, karıştırılır ve 4 dakika demlenmeye bırakılır. Bu sürenin sonunda çelik filtre aşağı doğru itilir ve kahve çekirdekleri ile kahve birbirinden ayrılır.
  • Filtre kahve makineleri, kahve çok ölçüde yapılıp, bir süre bekletilecekse en kullanışlılarından biri fakat kağıt filtreli olanı değil de, metal ya da sentetik filtreli olanı tercih etmek gerekiyor. Yalnız dikkat, kahveyi tadı bozulmadan ancak 20 dakika sıcak tutabiliyorsunuz. O yüzden fazla fazla yapıp, çok bekletmemek lazım.
  • Espresso makinesi, espresso ya da cappuccino yapmak için gereken mükemmel aletlerdir. Bir çok firmanın birbirinden maharetli ve pahallı espresso makinesi var ama dediğim gibi pahallı.
G_2
İyi bir su: Her fincan kahvenin % 98 su olduğundan haliyle iyi bir su kullanmak gerekiyor. Tavsiye edilen, beklememiş ve soğuk bir su kullanmak.
G_2
İyi bir oran: 1 su bardağı suya 10 gr. kahve ideal olan ölçüdür. Kişi sayısına göre bu ölçüyü çarpın ve eğer koyu gelirse sıcak suyla acılığını yumuşatın. Mükemmel ölçü için gereken kahve kaşıkları da mevcut. Gram işi zor diyorsanız, bu kahve kaşıklarından edinin.
G_2
Son söz: Kahveyi kaynatmayın, yeniden ısıtmayın, kullanılmış kahveyi tekrar kullanmayın.
Kahve_copy_1
Kahve çekirdeklerimi daha lezzetli hale getirmek için, benmari usulü erittiğim çikolataya buladım ve buzdolabında çikolata donana kadar beklettim. Bir kısmını erittiğim beyaz çikolatalara batırıp kahvenin yanında, daha yoğun kahve tadı almak için servis yaptım.


Bol Köpüklü Güzel Türk Kahvesi Yapmanın Püf Noktaları

Bol Köpüklü Kahve Yapmak İçin Nelere Dikkat Etmelisiniz?
bol köpüklü Türk kahvesiBol köpüklü, lezzetli Türk kahvesi yapmak istiyorsunuz, ama nelere dikkat etmeniz gerektiğini bilmiyorsunuz... İşte size tiyolar! :)

- Eğer vaktiniz ve sabrınız varsa, kahve çekirdekleri kendiniz kavurun ve öğütün... Taze kavrulup öğütülen kahve her zaman daha başarılı sonuç verir. Çünkü kahve yağları beklemiş kahveye kıyasla çok daha iyi durumda olacaktır. Kavurma kısmı biraz zahmetli olduğundan, sadece öğütmekle de yetinebilirsiniz. Basit bir el değirmeni ile kahvenizi çok kısa bir sürede rahatlıkla öğütebilirsiniz.

- Eğer önceden kavrulup öğütülmüş kahve alacaksanız, iyi bir markanın yeni tarihli ürününü alın. Kahve alırken rutubetli bir kaşık kullanmayın. Kahve kutunuzun ağzını sıkıca kapatın. Uzun süre beklemiş kahve kullanmayın.

kahve köpüğü- Mutlaka temiz ve soğuk içme suyu kullanın. Musluk suyu kullanırsanız, bu sudaki klor kahvenizin tadını bozacaktır. 

- Beklemiş kahveyi ısıtıp tekrar tüketmeyin. En fazlayarım saat içinde kahve bütün güzel özelliklerini yitirmiş olur...

- Kahvenizi temiz bir cezvede pişirin. Deterjan kalıntılarının iyice temizlendiğinden emin olun. Kullandığınız deterjanlar kokusuz olursa çok daha iyi sonuç alırsınız.

Kahvenin Tarihçesi

Kahvenin tarihçesi, İS 850 yılına dayanır. Herşey Kaldi adında, Etiyopyalı bir sığırtmacın, keçilerinin bir meyveyi yedikten sonra canlanmalarını fark etmesiyle başlar. Kendisi de bu meyveyi denemeye karar verir ve yedikten sonra duyduğu güç ve mutluluk hoşuna gider. Kahve tohumunun ünü, kısa süre içinde bölgede yayılır. İS 1000 yıllarında kahve Yemen’de üretilmeye başlanır.

Osmanlı İmparatorluğu Yemen’e doğru genişledikçe, Osmanlılar kahveyle tanıştılar ve onu, ilk kez ateşte kavrulduğu yer olan Türkiye’ye götürdüler. 1550 yılında, ilk kahvehane İstanbul’da açıldı. Ve kısa sürede kahvehaneler, insanların biraraya gelerek kahve içtikleri, tartıştıkları, fikir alışverişinde bulundukları ve iş konuştukları mekânlar durumuna geldiler

Kahvenin yolculuğunda bir sonraki adım, Venedikli tacirlerin 1615 yılında, ilk kahve tohumlarını İstanbul’dan Venedik’e götürmeleriyle gerçekleşti. Böylelikle İtalyanlar’ın asla vazgeçemedikleri kahve tutkuları başlamış oldu. Bugün İtalya’da günde otuzsekiz milyon fincan kahve tüketildiği söylenmektedir. 1683’teki Viyana kuşatması sırasında, Osmanlılar arkalarında çuvallar dolusu yeşil kahve tohumu bırakmışlar. Viyanalılar ilk başlarda bunun deve yemi olduğunu düşünmüşler ama kuşatma boyunca Türkler’i izleyen gizli ajanlar, bu tohumların gerçek öyküsünü bildikleri için, kısa sürede “Türk içkisi” içilmeye başlanmış. Viyana’da görevli olan Fransız devlet bakanı Talleyrand kahve için şunları söylemişti:

“Şeytan kadar kara, cehennem kadar sıcak, melek kadar saf, aşk kadar da tatlı.”

1750 yılına dek, Batı Avrupa’nın büyük bir bölümü kahvehanelerle dolup taşmaya başladı. Yazarların, bestecilerin ve aydın kesimin toplanma yeri olan kahvehanelerin müdavimleri arasında Voltaire, Balzac, Beethoven ve Mozart sayılabilirdi.

Peki ama benim anavatanımın, kahve sevgisine ne demeli? Eğer atalarım, İngiliz çay vergilerini protesto etmek için, Boston Limanı’na tonlarca çay atmış olmasalar, Amerikalılar asla kahveyle tanışmayacaklardı. Zamanla kahve, Amerikan Kongresi’nde ulusal içecek ilan edildi. Amerikan devrimi sona erdiğinde ise, kahve standart bir tüketim maddesi haline geldi. Ağzının tadını bilenlere hitap edecek bir içecek olmayacağı belliydi, çünkü Amerikalılar, en sert kahveyi kullanıyorlar ve onu kapkara bir su oluncaya dek kaynatıyorlardı.

Kahvenin modernleşme evrimi, 1971’e dayanır, o yıl “Starbucks”, Seattle’da ilk kahve dükkanını açtı. O dönemde, Starbucks’ın ülke genelinde 3.600 dükkanı olacağını söyleseler, kimse inanmazdı. Starbucks, zamanımızın en başarılı pazarlama şirketi olarak nitelendirilir. Şirket, Kuzey Avrupa’da ve Asya’da sağlam temellere dayanan bir dükkanlar zincirine sahip.

Starbucks’ın öncülüğünde, dünyanın dört bir yanında, bu tür dükkanlar açılmaya başladı. Ve işin ilginç yanı, bugün kahve dünya ticaret piyasasında petrolden sonra ikinci sırada yer almakta. Yalnızca Amerika’da, kahve tüketimine harcanan para, her yıl milyarlarca dolar artmaktadır.