8 Ağustos 2014 Cuma

Cübbeli Hoca | Maneviyat-Ruhaniyet-Keramet | - Abdulkâdir Geylânî (K.S.)

İzleyiniz: https://www.youtube.com/watch?v=LVqnzfkuIic

Öğretirken güldüren Cübbeli Hoca olarak bildiğimiz,Ahmet Mahmut Ünlü Hocaefendi ehli sünnet itikadında kerameti ve gayb ilmini örnekleri ile açıklıyor.

Keramet Haktır,
İnanmayan Ahmaktır.
( Cübbeli Ahmet Hoca )

Müridim ister doğuda olsun ister batıda
Hangi yerde olsa da yetişirim imdada.

Abdulkâdir Geylânî (K.S.)

Vidyonun Tamamını İzlemek İçin Tıklayınız: http://www.cubbeliahmethoca.tv/MD872_07-08-2014-tarihli-ahmet-yesevi-dernegi-sohbeti.htm

30 Aralık 2013 Pazartesi

Son işyerinizden neden ayrıldınız?



İş görüşmeniz çok iyi gidiyor. İçinizden ‘oldu bu iş’ diye düşünmeye başladığınızda hiç gelmemesini umduğunuz o soru çıkageliyor: “Önceki işyerinizden neden ayrıldınız?” Birden aklınıza eski yöneticinizle çatışmalarınız geliyor. Zaten dolmuşsunuz, yaşananları bütün detaylarıyla ortaya döküyorsunuz. Sonuç: İş olmuyor.

Yöneticiyle anlaşmazlık, haklarını alamama, ücret düşüklüğü ve gelişme/yükselme imkânı olmayışı işten ayrılma kararlarında en çok etkili olan sebepler. En fenası da yönetici yüzünden tatsız bir şekilde ayrılma ki sonraki iş görüşmelerinde ayağınıza dolaşabilecek, hassas bir konu. Kötü ayrıldıysanız işiniz daha da zor.

Gerçek ortaya çıkabilir

Bazı adayların yaptığı gibi işi kaybetmemek için yalan söylemek etik olma konusu bir yana, riskli bir hareket. Açıklamalarınız işe alım uzmanını tereddüde düşürebilir; onu inandırsanız bile sırrınız referans kontrolü aşamasında ortaya çıkabilir. Sonuç: Firmanın kara listesine hızlı bir giriş… Referans görüşmelerinde oldukça kapsamlı bir araştırma yaptıklarını söyleyen Deloitte İnsan Kaynakları Direktörü Ebru Pilav, bir önceki işten ayrılma nedenini özellikle sorguladıklarını, yanlış ya da eksik bilgi verilmesinin sürecin olumlu sonuçlanmasını etkileyebildiğini söylüyor. Yönetici, olumlu bir işten ayrılma süreci tecrübe edilse de şirketten ayrılış nedeninin kişiselleştirilmeden ve açık bir şekilde paylaşılmasını tavsiye ediyor.

PwC İK Danışmanlığı İşe Alım Hizmetleri Lideri Mert Emcan da adaylara şeffaf ve dürüst olmalarını önerdiklerini, gerçeği gizlemekten ziyade neyin nasıl olduğunu mantık çerçevesinde izah etmenin, adayın bu deneyimden neler öğrendiğini ve kendini nasıl geliştirdiğini göstermesinin doğru olacağını söylüyor.

İfade şekli daha önemli

Son işyerinden el sıkışarak değil kavgalı ayrılmış olmak ya da çıkarılmak iç açıcı bir durum olmasa da sizin bunu nasıl yorumladığınıza, olayın kendisinden daha çok dikkat ediliyor. Adaylara karşılaştıkları bir ret cevabı karşısında umutsuzluğa kapılmamalarını öneren Pfizer Türkiye İnsan Kaynakları Müdürü Özgür Koyuncu, adayın işten ayrılmış ya da çıkarılmış olmasının onlar için başlı başına bir değerlendirme kriteri olmadığını, adayın bu durumu nasıl ele aldığı ve açık iletişim ile nasıl aktardığının önem taşıdığını anlatıyor.

TAV Havalimanları İnsan Kaynakları Müdürü Didem Oral da adaylara bir olayı ya da konuyu aktarırken, karşı tarafı yaralayıcı, karşı tarafa zarar verici bir dil kullanmamalarını, yaşadıkları olayı ve bunun kendi hayatlarında yarattığı etkiyi net bir şekilde ortaya koyarak aktarmalarını öneriyor. Oral, “Dikkat ettiğimiz nokta, ayrılma kararı alırken kişinin, durumu tüm boyutları ile rasyonel bir şekilde değerlendirip değerlendirmediği, çözüm yaratmak için olası tüm yolları deneyip denemediği, kendi ve çevresindeki olay ve kişilerle ilgili farkındalığa sahip olup olmadığı” diyor.

Olumlu bakış açısı isteniyor

Her ne olmuş olursa olsun kişinin işten ayrılırken takındığı tutum, işveren için önemli ipuçları veriyor. Manpower Bölge Müdürü Süheyla Kulualp, adayın bu durumu lehine bile çevirebileceğini şu sözlerle aktarıyor: “İşverenler pozitif yaklaşıma sahip, olumlu ilişkiler kurup yönetebilecek takım üyesi arıyor. Adaylar ayrılma sebebini eski işyerleri, işverenleri ve iş tanımlarını kötülemeden, tümüyle olumlu hava içinde ve ne yaşamış olurlarsa olsunlar, yaşadıklarını değil özne olarak gelecek beklentilerini ön plana çıkararak ifade ederlerse en negatif işten ayrılma sebebinin bile makul karşılanabildiğini görmekteyiz. Bu durum, insani ve olumlu tutumu ile iş arayana artı puan dahi kazandırabilir.”

Son işyerinden ayrılışı anlatırken bunlara dikkat:

- Eski işyeriyle ilgili özel bilgiler paylaşmamalı (finansal durum gibi)

- Fazla duygusal olmamalı

- Olumsuz ifadeler kullanmamalı

- Kişiselleştirmemeli

- Eski işyerini kötüleyici sözlerden kaçınmalı

- Fazla detaya girmemeli

- Mantıklı, akılcı bir karar olduğunu hissettirmeli

- Bütün olumsuzluklara rağmen çözümcü davranmış olduğunu göstermeli

18 Aralık 2013 Çarşamba




Yılın kelimesi seçilen 'selfie'ye güçlü bir rakip. Bu yıl en çok aranan kelime dikkat çekici


Geçen hafta hemen her yerde karşımıza çıkan bir haber, Oxford Sözlüğü'nün bu yılın kelimesi olarak 'Selfie'yi (kendi kendini fotoğraflamak) seçtiğini bildiriyordu. Fakat yılın kelimesinin 'Science' olduğunu söyleyen haberler de var.

amerikabulteni.com'un derlediği haber durumu şöyle açıklıyor;

Peki neden bu farklılık? Çünkü, farklı sözlük otoriteleri ‘yılın kelimesi’ni seçerken farklı kriterler kullanıyor. Kişinin, akıllı telefon veya webcam aracılığıyla kendi fotoğrafını çekip internette paylaşmasını ifade eden ‘selfie’ kelimesini seçen Oxford Sözlüğü, yılın kelimesini belirlerken, sözcüğün, değerler sisteminde aldığı yer, o yılki kullanım yoğunluğu ve kültürel etkilerini dikkate alıyor. ‘Science (bilim)’ sözcüğünü yılın kelimesi seçen Merriam-Webster ise yılın kelimesini seçerken, sözcüğün zamanın ruhundaki yerine değil, kendi sözlüklerinde bakılması sayısını göz önüne alıyor. Bu yıl, Merriam-Webster Sözlüğü’nde aranma oranı en çok artan sözcük yüzde 176 oranıyla ‘science (bilim)’.

Akıllara şu soru geliyor: Neden insanlar ‘bilim’ kelimesine sözlükta bakma ihtiyacı hissetti? Sonuçta ilk defa duyulan bir kelime değil ve herkes anlamını pekala biliyor! Bu sorunun cevabını çok merak eden Merriam-Webster da, Facebook sayfasından, ‘bu sözcüğe neden sözlükte baktınız?’ sorusunu sorarak bir anket yapıyor. Cevaplar çok çeşitli; Kimi okul ödevi demiş, kimi matematik veya sosyolojinin bilim sayılıp sayılmayacağını merak etmiş… Şu kesin; nerdeyse kimse ‘science’ kelimesinin anlamını merak ettiği için bakmamış. Ya bir ilgili merak gidermek, ya bir tartışmada hata yapmamak için netleştirme yapmak, ya da ‘bilim’ kelimesinin ne anlama geldiği konusunda ‘yetkili’sinin referansı gibi sebeplerle bakmışlar.

Bu sebeplerle bakılsa bile, ‘science’ kelimesinin yılın en çok bakılan kelimesi olması, 2013 yılının kültürel atmosferi hakkında bir fikir veriyor. Merriam-Webster genel yönetmeni Peter Sokolowski bunu şu şekilde dile getiriyor.

‘’İklim değişikliğinden eğitim politikalarına kadar bilimle ilgili bir çok tartışmanın yükseldiği bir yıldı. Sahte bilimler tartışması da vardı, bilimin her şeye yanıt verip veremiyeceği tartışması da… Şüphesiz hepimiz için çok sıcak bir konu, bilim.’’

Merriam-Webster’da ‘science’ dışında diğer çok bakılan kelimelerden bazıları ise şunlar:

cognitive (zihinsel, bilişsel), rapport (uyum, ahenk), communication (iletişim), niche (hücre, niş), ethic (etik), paradox (paradoks), visceral (içgüdüsel), integrity (kamil olmak, bütünlük, dürüstlük), ve metaphor (metafor, istiare).

16 Kasım 2013 Cumartesi



Bunları anlat ona


Kalemlerini benimle paylaşan çocuklar var. En güzel yağmur, bir kovadan üzerine dökülen boyalardan oluşur. Ve en bilindik duvarlar, kentlerin öteki mahallelerinden gelen çocuklar tarafından boyanır…

Bunları anlat ona…

Bazen sanki, ellerimle tuttuğum bir teyp radyonun boğuk sesini taşıyormuşum da, bir yere gitmek isterken, yayın kesilmesin için, prizden uzaklaşamıyormuşum gibi geliyor çoğunlukla…

Ağzımızda bilinmedik bir türkü, kollarımın arasında can veren şarkılar var… En sevilen parçasını, deniz kumlarında kaybedecek, taş çatlasın kaç milyar insan vardır ki Dünya’nın bütün vaatsiz topraklarında?

Bunları anlat ona…

Daktilolarında kağıt, kalplerinde duvarları çatırdatan ölü şairler derneğinin kuruluş yıl dönümlerini hiç kaçırmam. Hatıralarını daha çok alt çekmecelerde biriktiren adamların müellifiyim…

Bir insanı, kollarını falçatayla parçalamaya iten her ne ise, ben onu kafatasımdan dışarı çıkarmakta zorlanıyorum. Ve bunu en çok, ülkenin bütün mevsim yollarını görmüş cezaevi otobüsleri bilir…

Bunları anlat ona…

İnsanların ağız kenarlarından “eskiden”lerle başlayıp “ama şimdi”lerle tükenen paragraflar akıyor, bütün uyku aralarında… Yastığa damlayan kâbusların en çok gündüzleri bir anlamı olmalıdır, ben bunu öğrendim…

Morg çekmeceleri, yitirilen çocuk düşlerine ayrılmışken ve unutması gerekenleri hatırlamaya meyilli bütün defterler, tozsuz raflara bir ve bir sıralanırken; durma sen de anımsa…

Bunları anlat ona…

Çok bilinmeyenli, az giderli denklemlerle yönetilmektedir Dünya’nın bütün kritik ülkeleri… Hanginizin zulmü, kendinizden büyük? Ve hanginiz kitapların arasında boğuluyorsunuz, evlerin geniş salonlarında?

Bir doğal afeti, doğal afet yapan üstündeki kandır… Kafeteryaların, kentlerin bütün yalnızlıklarına nazır camekanlarını aynalı yaparlar… Dışarıdan içerisi görünmesin için…

Bunları anlat ona…
Çocuklara deney yapmayı öğreten ve böylece bütün aykırı evleri havaya uçuran gayri resmi bir öğretmen olma isteğine eriştiğimde beş yaşındaydım, Albert Fish’e hiç özenmedim belki ama, en aykırı maddeleri bir araya getirmeye çalışma iyimserliğine sahibim.

Asfaltların altlarından uzun uzun borular geçer… Bütün kentin, bütün artığını taşır… Bir insanı yerin dibine kapanma isteğine sürükleyen ne varsa… Bir insanın içinden, uzun uzun boşluklar geçer… Bütün kentin, bütün artıklarını taşır onlar…

Bunları anlat ona…

Ortasından sıkıp kangrene dönüştürdüğüm düşlerim vardır benim yerkürenin muhtelif yerlerinde. Bitkinliğinde bulup, koynuma aldığım çok oldu seher sabah uyuklamalarını.

Bak sokaklar, kaldırımlar, telefon direkleri, çarşılar ve çocukların içlerinde kaybedildiği pazarlar bizim… En çok Pazartesilerden ölesiye korkarım ben oysa, ama yine de bak, gör, düş, düşün; bütün limanlar, bütün niyetçiler, bütün simit ve ayran satıcıları burada, bizim…

Gör bak; uzun yollardan gelen ve uzak hayaletlerin gölgelerinde dinlenen birer çocukluğu kaybettik biz, herhangi bir otobüs durağında…

Sahanlıklarda, ellerinde düş kırıntıları dolu herhangi bir valizle bekleyen herhangi bir yağmur kaçağına benzer, bir aşktan çıkmış, herhangi bir adam…

Bunları anlat ona…

6 Kasım 2013 Çarşamba



Yaşar Süngü, ''Osmanlı''da eşeklerin bile 2 gün izni vardı'' başlıklı yazısıyla, tarihten bazı olayları gündeme getirmiş: Hakka riayet. Amacının, ne kadar geri kaldığımızı, insan olma konusunda ne kadar mesafe almamız gerektiğini anlatmak olduğunu belirtiyor Sayın Süngü.

Avrupalı gözlemiyle anlatılan bir olayda, dikkati çeken uygulamayla eşeklere bile haftada iki gün tatil yaptırılıyormuş.

O zamanda insanların efendi gibi çalışma ve çalıştırma düzeni varmış demek ki.

Bu düzen, ''biz dedik, olacak'' şeklinde miydi acaba, yoksa, ''kanun konulmuş olacak'' şeklinde miydi?

Sayın Süngü''nün yazısında bunun bilgisi yok. Ama, zabıtaların pazarları sürekli kontrol ettiği, eksik tartma işlemine çok ağır ceza ve tazminat korkutmasıyla fırsat verilmediği anlatıldığına göre, uygulama kanun çerçevesinde olmalı.

Osmanlı hayranı görüntüsü veren hükümetimizin de aynı uygulama yapması gerekmez mi peki? Yani kanuna önem vermesi, vatandaşları kanun hükmüne göre hareket etmeye özendirmesi gerekmez mi?

Bugün, çalışanların hak gasplarını önlemeye dönük çalışma yapmaya yanaşmıyor hükümet; yapacakmış, tavırları sergiliyor.

Hükümet olanların kendileri çıkarmışlar kanunu; işe alınanlar haftada 45 saat çalıştırılır demişler... Şu şu sosyal hakları edinirler demişler...

Memurlara, sendikalılara ve yabancı ortaklı işyeri çalışanlarına bu kanun uygulanırken, bunların dışındaki yüzbinlerce çalışan bu kanun kapsamı dışında tutulmakta. İş kurma becerisi olanlar, saf ve gariban buldukları elemanları haftada 55 - 60 saat çalıştırmaktan 45 saat ücreti vermekten vazgeçmiyorlar. Şikayetlerden haberdar olan hükümet üyesi ise insanları oyalıyor.

Çalışma Bakanı, sosyal haklardan mahrum bırakılan çalışanların bu haklara kavuşabilmesi için kanun çıkarmaktan bahsediyordu aylarca önce. Halbuki kanun vardı, sadece uygulaması, bu hakların üzerine yatan kendini bilmezlere sert çıkması gerekiyordu.

Aradan zaman geçti, konuyu anmaz bile oldu Çalışma Bakanı.

Neden acaba?..

Önümüzdeki seçimler için başlatılan süreçte kendinibilmezlerin finansına ihtiyaç duyduğu için mi?

Osmanlı''da eşekler bile çok şanslıymış!.. Türkiye''de başkalarının hizmetinde emek sarfedenlerin şansı ne zaman oluşacak acaba?


İbrahim Faik Bayav
(05.11.2013 13:50)

baba ya, şaka



Büyük babam Matematik öğretmeni. Bu gün yanına gidip; büyük baba, gelecekte olmak istediğim meslekle ilgili bir hikaye yazma konulu ödevim var. Bana yardımcı olur musun? dedim. Büyük babam, gülümsedi bana. Tamam ufaklık dedi! Anlaşıldı, sen meslek seçimi ile ilgili yazı hazırlayacaksın. Mesleklerle ilgili hikaye çok yazıldı. Yazılanlardan değil de yaşananlardan yola çıkarsan, mesleklerle ilgili hikaye yazmış olursun.

- Biliyor musun, ben kendimi bildim bileli öğretmen olmak istemişimdir. İnsan, daha çocukken bilmeli ne iş yapacağını. Bir hevesi olmalı. “Ben büyünce, filanca meslekten ekmeğim kazanacağım” demeli. Öğretmenliği niye seçtim biliyor musun?

- Neden seçtin büyük baba?
- Çünkü ben “öğretmen olacağım” derdim hep . Nurhayat öğretmenim sevdirdi bana öğretmenliği. O zamanlar evlerde daha elektrik yok, gaz lambası ile okuyoruz kitapları. Gazete her gün değil ancak haftada bir Nurhayat öğretmenim getirince okuyorduk. Bilemezssin ne merakla beklerdik o defalarca okunmuş gazeteleri. Neyse uzatmayalım, işte bizim çocukluğumuzda televizyon yok, bilgisayar, internet gibi şeyler de rüyada bile göremeyeceğimiz şeyler. Nurhayat öğretmenim, bıkmadan usanmadan anlatırdı dünyayı, bilimi, tarihi…

- İnanmıyorum büyük baba ya, şaka yapıyorsun!
Büyük babam gülümsedi yine. Şaka değil! dedi.
- radyo vardı o zamanlar. radyodan sonra pikap geldi sonra da teyp yani kasetçalar. Güzeldi o günler. Çocukluğumu çok özlüyorum. Nurhayat öğretmenimin hayatta olmasını çok isterdim. Bize hiç duymadığımız, hayalini bile kuramadığımız şeylerin, bir zaman sonra gerçek olacağını, hayatta hayal etmenin önemini ondan bir kez daha dinleseydim. şimdi Nurhayat öğretmenim şurada dursa; Akif! dese, “Dünyamızın portakal gibi olduğunu ilk söyleyen bilim adamına,nefretle bakıyordu o zamanki insanlar. Doğruyu kabul etmek kolay değil. İnsan gerçekleri savunmak için gerekirse ömrünü vermeli.” dese.

Birden gözleri doldu, sesi titriyordu. Heyecanlı olurdu büyük babam. Hele de çok inanarak konuştuğu zaman. Büyük babam benim sadece büyük babam değil, öğretmenimdi de. Onunla konuşurken hep yeni şeyler öğreniyordum.

Büyük baba! dedim.
- Galiba ben ilerideki mesleğimi seçtim. Büyük babamın gözlerinden, benim hangi mesleği seçtiğimi anladığını fark ettim.
- Söyle bakalım, delikanlı! dedi. Büyüyünce ne olacaksın?
Öğretmen olacağım ben! dedim. ”Tarih öğretmeni olacağım. Tarihte insanlık için hizmet etmiş büyük bilim adamlarını öğreneceğim. Sonra da senin gibi güzel güzel anlatacağım. İnsanlara, mutlu olmanın hayal kurmakla başlayacağını anlatacağım. Gerçeklerin, insanları en başta üzebileceğini anlatacağım. Her ne şartta olursa olsun doğruyu söylemekten vazgeçmeyeceğim” dedim.

Büyük babam, bana belli etmeden ödevimi yazdırmıştı bile. Öyle ya! Benim ödevimin konusu, Gelecekte olmak istediğin meslekle ilgili bir hikaye yazmak değil miydi? Gerçi bu anlattıklarım gerçek ama hikayeler de gerçekten beslenmiyor mu? İşte benim meslek seçimi hikayem de bu.



Öncelikle webmaster olmak ile web sitesi yapabilmek/kurabilmek kavramlarının aynı anlamları taşımadığını bilmemiz gerekir. Bugün çok acemi bir kişi bile basit yöntemler ile web sitesi açabilmektedir.
Peki, Webmaster kimdir?

webmasterWebmaster, web alanında uzman kişilere verilen bir unvandır. Tabi bu unvanlarında alt unvanları vardır; Web yazılımcı, web tasarımcı gibi. Uzman bir web yazılımcısı, tasarım yapamasa da bir tasarımın nasıl olması gerektiğini, ne gibi özellikler taşıması gerektiğini bilir. Çünkü bu sektöre yıllarını vermiştir ve bu bilgi birikimini kazanmıştır. Bu durum web tasarımcısı içinde aynı şekildedir. Böyle bir tanım şu soruyu akla getiriyor; Peki Tasarım ve Yazılım bilgisi olmayan fakat her şeyin nasıl olması gerektiğini bilen biri de Webmaster unvanına sahip mi oluyor? Eğer ki, hem projeyi hem projede çalışan kişileri yönetecek ve yönlendirecek bilgi ve birikime sahip ise o kişide Webmaster oluyor. Tabi bu benim şahsi görüş ve tanımım. Bir tanımda şahsi görüş olur mu? Evet, Webmaster kelimesi ile ilgili birçok tanımla karşılaşabilirsiniz. Buda benim kendime göre tanımımdır.
Peki ya Nasıl Webmaster Olurum?

Webmaster olmak çok kolay olmadığı gibi çok zor bir meslekte değildir. Her işte olduğu gibi bu işte de sabır ve azim gereklidir. Her şeyden önce, bu kararı aldığınız andan itibaren web sitelerine karşı bakış açınız tamamen değişmelidir. Çünkü siz artık bir kullanıcı değil bir üreticisiniz. Gördükleriniz aynı olacak belki ama anladıklarınız farklı olacak. Neyin nasıl olduğu ve başarılı sitelerde ne gibi farklılıkların olduğunu gözlemlemelisiniz. Daha sonra blog oluşturma, web sitesi oluşturma ve yönetim araçları gibi kullanımı basite indirgenmiş yazılımları kullanarak inceleyin. Bir şeyi yapmadan önce onun ve benzerlerinin nasıl işlediğini anlamak başarı açısından çok önemlidir.

Hayalden Çizime, Çizimden Uygulamaya..

Profesyonel bir web projesinin teknik olarak ilk basamağı photoshopdur. Burada öncelikle hayal edilen veya kağıt üzerinde tasarlanan ara yüz çizilerek ne istendiği gözle görülür bir hal alır. Daha sonra bu işin HTML ve CSS kodlanması vardır. Çizim uygun şekilde kesilerek ara yüz kodlaması yapılır. Daha sonra varsa javascript etkileşimleri uygulanır. Ve yazılım aşamasına geçilir. Yazılım aşamasında, veritabanı(MySQL gibi.) ve sunucu tabanlı kodlamalar(PHP gibi.) yapılır.

Bunlar profesyonel bir projede uygulanması gereken adımlardır. Peki ya ben size ne anlatmak istedim? Ben size işleme adımlarını gösteriyorum ki, öğrenmeniz gereken adımları bilin. Teknik olarak öğrenmekten veya nereden öğreneceğinizden bahsetmiyorum. Size lazım olan; bir yol haritası ve can dostunuz Google. Ben size haritanızı göstermeye çalışıyorum. Gerisi sizin sabır ve azminize bağlıdır. Belki, kurs veya özel ders ile öğrenmeyi düşünebilirsiniz. Bu durum tabi ki öğrenmeyi hızlandırabilir(Kişi veya kuruma göre değişir.). Ama bunu asla bir mecburiyet olarak görmeyin. Yapmaya karar verin ve sabırla o kararınızdan dönmeyin. Bu arada çok önemli bir nokta olan SEO(Arama Motoru Optimizasyonu) konusundaki gelişmeleri takip etmeyi unutmayın.
Mesleğinize Saygı Duyun!

Aslında size asıl söylemem gereken; Mesleğinize saygılı olmanız ve mesleğinizin ehli olmaya çalışmanızın gerektiğidir. Tabii ki herkesin mesleğine saygı duymalısınız fakat kendi mesleğine saygı duymayan bir insan ne kendine ne başkalarına saygı duyar. Ne mi demek istiyorum? Hazır script ve templateler ile insanları kandırmayın demek istiyorum. 2000 TL'ye yapılması gereken ve o kadar profesyonellik isteyen bir işi 200 TL'ye amatörce yaparak kendi mesleğinizi küçültmeyin demek istiyorum. Bu mesleği öldürmek için mi yüceltmek için mi çalışıyorsunuz?. Önce bu sorunun cevabını kendinize vermeniz gerekiyor. Saygı unsuru içermeyen bu gibi mesleki durumlar insanda hem kişiliği hem gelişimi hem de sektörü olumsuz yönde etkilemektedir. Bu durum her meslek grubu için aynıdır. Bizim ülkemizde para kazanılan bir iş görüldüğünde, o işten para kazanılmayacak hale gelene kadar herkes o işi yapmaya ve haksız rekabet oluşturmaya çalışıyor. Ben yine de büyük bir ümitle ülkemi web dünyasının zirvesinde görmeyi ümit ediyorum.